10 Kasım 2010 Çarşamba

NE KADAR ZAYIF OLDUĞUMUZU BİLİRSEK, OKADAR KUVVETLİ OLUYORUZ.....

İlk konuşmaya başladığımızda ağzımızdan ilk çıkan kelime oydu “an-ne”,Evde güzel bir sopa yediğimizde ağlardık “annneee” diye, düşüp canımız yandığında yine ağlardık “annecimmm”,Sokakta oynarken evden bişey isteyeceğimiz zaman, eve girmeden aşağıdan yukarı bağırırdık “aaaaannnneeeeeee”, Eve geldik, üstümüz berbat, her tarafımız oyun oynamaktan toz toprak olmuş,ter içindeyiz , hemen bizi duşa sokup yıkayan annemiz suyu biraz sıcak açtımı bağırırdık “annecim annecim yandım”,hasta olup yatağa düştüğümüzde yine ağlardık “annecimmmm”diye.Sinemaya gitmemize izin vermeyen annemize sinirlenir “anne yaaa” derdik, harçlığımızın yetmediğini söylediğimiz ,okulda montumuzu, saatimizi kaybettiğimizi söylediğimiz ilk kişiydi annemiz,



Oysa babamız,

Evde yaramazlık yaptiğimizda, annemiz “akşam baban gelsin söyleyeceğimi biliyorum ben” derdi, Annemizin fırlattığı terlik dışında ilk ciddi tokadı babamızdan yemişizdir,Okulda problem çıkardığımızda ,önce babamızı çağırırlardı,ilk sigara veya içki içtiğimizde en korktugumuz, babamıza yakalanmaktı,karnede kırık oldugunda, ilk aklımıza gelen “bunu babama nasıl anlatacam” olurdu,bir şekilde mahallede maç kazandığımızda yada okulda iyi bir not aldığımızda, sonucu ilk babamıza söylerdik. Ne olursa olsun en iyi araba babamızın arabasıydı,en iyi şoför babamızdı, ehliyet almadan araba yıkama bahanesiyle arabayı kaçırıp kızlara hava atarken , polise yakalandık mı ilk babamızın yüzü gözümüzün önüne gelirdi.En güçlü hep babamızdı,buna inanırdık.

Bunlara rağmen bizim “canımız” yandığında, “canımız” sıkıldığında, başımıza problem geldiğinde aklımıza gelen tek kişi, annemizdi .Karşılıksız sevgi, sürekli koruma ve sonsuz şevkat.

Babaysa güç, cezalandırma ve ödüllendirmeydi.Bilirdik ki iyi bir şey yaptığımızda hemen arkasına babamızdan aferin alacağız yada saçmaladığımızda, karşımızda babamızı bulacağız.Sonrası malum ya hesap soracak yada sopayı yiyeceğiz.

Hayat bu kadar basit ve netti.

Anormal bir özgüven, sağlam kişilik, kompleksiz bir yaşam, rekabeti seven ama insaları incitmekten yaralamaktan çekinen ,kadınların kişiliklerine karşı, kendinin zayıf olduğunu bilen ve onlara çok güvenen, hayattaki kurallara karşı hep temkinli yaklaşan, hayattan zevk alan kişiler olduk.Yakın çalışma çevremizi hep ailemiz bildik o nedenle, sık sık kazık yedik, canımız acıdı ama o aile olgusu hiç değişmedi. Bu nedenle hiç profösyonel olamadık ne çalışma yaşamında nede yaptığımız sporlarda, hep amatör yaklaştık olaylara.

Babamız yaşarken hayatta yaptıklarımızı takdir ediyorsa, aferin diyorsa, seninle gurur duyuyorum deyip başımızı okşuyorsa, işte ozaman biz kendimiz oluyoruz.O zaman yaptıklarımızı içimize sindirebiliyoruz.Ozaman bize kimse zarar veremiyor.
Aksi olursa yani babamız, yaptıklarımızı takdir etmezse, onaylamazsa , hazımsız, doyumsuz, kompleksli, bireyler haline geliyoruz. Yada babamızla geçmişte yaşadığımız çatışmaları, olumsuzlukları,babamız yaşarken çözememişsek, sonlandırmamışsak bu bizim hayatımıza, karakterimize yansıyor.Bir yarımız sürekli aksıyor,eksik kalıyor.

Anne sevgisi ve şevkatini aldıysak,uçan anne terliğini sırtımızda hissettiysek, sevginin değerinin ne anlama geldiğini iyi biliriz.Bir kadını sevmenin karşılığında, ruhumuzun huzur bulacağını, sonsuz şevkat göreceğimizi ama onu üzmenin karşılığında da terliğin, göz yaşları ve kelimelere dönüşüp kalbimize saplanacağınıda iyi biliriz.
Ama birde anneleri olup,karşılıksız anne sevgisi ve şevkatinden yoksun büyüyenler, annelerinden sonsuz korumayı göremeyenler var ki, onlara kimse yardım edemiyor.Mutlaka görmüşsünüzdür, etrafına karşı hep agresif, şüphe dolu, sürekli kendini ön plana çıkaran, her dediğinin doğru olduğuna inanan, kibirli, sinirli, herşeyin iyisini bilen, asla yanlış yaptığını kabul etmeyen, sürekli hep başkaları hatalı olan kişiler vardır.Seven hep o olmuştur ama kimse onu anlamamıştır, sevgisine asla karşılık bulamamıştır. Allah yardımcıları olsun.

Kaybettiğimizde yıkılacağımız, içimizin yanacağıı insanların sayıları zamanla artıyor. Onlara kızsakda gerçekte kızamayız, ayrılamayız, yokluklarını hayal dahi edemeyiz.Bu kişileri çok sevip çok bağlanırız. Yoklukları bizi korkutur, varlıkları sevince boğar.Onlara karşı zayıfızdır, korunmamız yoktur.Bazen kimseye kızamadığımız kadar kızar, avazımız çıktığı kadar yüzlerine bağırabiliriz yada bize bağırırlar. Biliriz ki 10 dakka sürecektir bu durum.Ya onlar ağlar, yada biz ağlarız, ya terlikler uçuşur etrafımızda, yada hayvanlar aleminden bir kaç hayvan ismini karşılıklı anarız bu süre içinde.Sarıldığımızda herşey normale dönecektir. Karşılıksız sevmek böyle bişeydir.

Bu şekilde sevmiş, sevilmiş olarak yaşayanların ne kompleksi, ne kibiri nede psikolojik rahatsızlığı oluyor. Hatta kolestrolu bile olmuyor.

Ne kadar zayıf olduğumuzu bilirsek okadar kuvvetli oluyoruz.