12 Haziran 2010 Cumartesi

ÇOCUĞUNUZUN HANGİ İNTERNET GAZETESİNİ OKUMASINI İSTERDİNİZ...


Pazar günü netten gazetelere bakarken 9 yaşındaki oglum da(Bora) annesinin bilgisayarından gazetelere bakıyordu.Hangi gazeteleri okuyorsun diye sordum.

Tabiki ZAMAN dedi.

Bir anda şok oldum çünkü netten gazeteler yayınlanmaya başladıgı gunden bu yana gazeteleri okurum ama hiç ZAMAN gazetesi okumadım.Gerek görüşleri gerekse bağımsız olamayacaklarını bildiğimden okumak için tercih etmedim.O nedenlede şoku yaşadım ama Boraya anında tepki vermek istemedim sadece neden Zaman okuyor diye arastırmaya başladım.

Hemen ZAMAN gazetesini açtım netten.Boranın gözüyle bakmayla başladım.Boranın karikatür sevgisini bildiğimden önce karikaturlere baktım.Sayfanın tam ortasında görünen yerdeydi.Ve karikatürlerde oldukça anlaşılabilir mizah çizgisindeydi.Daha sonra bilimle ilgili haberlere baktım.Onlarda sayfanın görünür yerlerindeydi.E tamam işte bizim Boranın istedikleri hemen göz önünde ulaşılabilir yerlerde.
Daha sonra bu gözle diger gazetelerin sitelerine girdim(Boraya tavsiye edecem ya, onu okuma, bak bunları oku diyecem ya) AMAN ALLAHIM...........

Keşke o gözle bakmasaydım.Sayfaların ortalarında yarı çıplak kadın ve erkek resimleri üstelik “frikik verdi, bu seks görüntüleri skandal yaratacak, bu hallerinden eser yok, onlar bu resimleri unutmaya çalışıyor, en sexi anne yine soyundu, sevgilisiyle basıldı, çıplak videosunu nette kocası yayınladı, bu fotograf boşanmalarına neden oldu” gibi tanımlamalar.”Eeee ne var bunda, hayatın içinde bunlarda var “ diyebilirsiniz.



9 yaşındaki erkek çocugu bunları gazetenin ana sayfasında gördüğü zaman, ilgi alanı olmaması gereken yaşamın “yozluklarını” ilgi alanına koymaya başlar.Çevresine bu gözle bakmaya başlar.
Ayrıca nerede Karakaturler nerede bilimle ilgili haberler, çocuklarla ilgili haberler.
Ben netten gazetelere bu gözle hiç bakmamıştım.

Aklıma şu soru geldi.Gazetelerin internet sayfalarını yapanların çocukları yok mu?

Onlar çocuklarına ne iş yaptıklarını nasıl anlatırlar veya kendi tasarladıkları internet sayfalarını övünerek kendi çocuklarına yada torunlarına gösterebiliyorlar mı?


Genel yayın yonetmenleri ve yazarlar sıklıkla Newyorktimes, Washingtonpost, Heraldtribune, Wallstreetjournal, TheGuardian ı örnek verirler.Bunların internet sayfalarını taradım.Sonra donup Habeturk, Hurriyet, Milliyet, Gazetevatan gibi çok satanları taradım.Arada yozlaşma yönünden uçurum var.Sadece Radikal biraz iyi, Cumhuriyet sınırlı ama çok iyi, Zaman ise gerçekten çok iyi.

Netten yazılı basının digital sayfalarını düzenleyenler mantık hatası yapıyor.

Yazılı basınla internet gazeteciliği arasında okuyucu profili farkı var.
Internet gazetesini sadece bilgisayarı olanlar okuyabiliyor.Digerini cebinde 50 kurusu yada 1 lirası olan herkes.
Yarıçıplak foto yada fazlasını gormek isteyen net kullanıcısı aradığını nereden bulacagını bilgisayarı açıp kapamasını bildigi kadar iyi bilir.
Ayrıca netten gazete yapanların atladıgı diger bir konuda nette daha fazla dolaşanların yaşlarının küçük oluşu, dolayısıyla bu gazetelerin, gençleri ve çocukları çekebilecek şekilde design edilmesi gerekiyor.

En büyük yatırımında çocuklara, gençlere yapılması gerekiyor.

Adım gibi biliyorum, netten bu gazeteleri yapanların yöneticileri, 1980 li yıllarda TAN gazetesini görerek büyüyenlerdir.O nedenle fazla tıklanmayı bu sayfalarda “yoz” haber ve resimlerinlerin yapacagına inanıyorlar.

Netice:

Cumhuriyet ve Zaman gazetelerini, hazırladıkları güzel ve temiz internet gazeteleri için tebrik ediyorum, benim okudugum gazetelerin yöneticilerinede lütfen hazırladıkları gazeteyi önce kendi çocuklarına ,torunlarına okutmalarını tavsiye ediyorum.Utanmayacakları gazete çıkarmaları hepimizin yararına.

5 Haziran 2010 Cumartesi

ADANALI DEĞİŞMEZ......ORJİNALDİR.


İnsanlarının farklılığı tartışılmaz olan yerdir ADANA.

Peki neden farkli oluyor bu insanlar.

Anlamak için biraz geçmişe bakalım.


Dönemin Adanası, Çukurovanın Parisi olarak adlandırılıyordu.
Çukurovanın toprağı bereketlidir.Pamuğun “beyaz altın” sayıldığı senelerde Adana kendi içinden zengin toprak ağalarını çıkardı.

Pamuk toplamak için Doğudan Adanaya büyük göçlerin başladığı, pamuk hasadından sonra gece hayatının en yoğun yaşandığı yıllardı, sosyal eşitsizlik hat safhadaydı.

Pamuk hasadından dolayı ellerine geçen varlığı içki, kumar, ve gece hayatında harcayan zenginle, 40derece sıcaklıkta çalışan,sulama kanallarının kenarında, çadırda yaşamak zorunda olanların oluşturduğu sistemin adaletsizliğini iliklerine kadar yaşadı Adanalı.

Bu durumu yaşamının her kesitine görebiliriz.Kebabı bile acılıdır.

Çukurovada “beyaz altın” yılları devam ederken Adanaya İncirlige Nato üssü kuruldu.Üsle beraber Adanaya Amerikan kültürüde geldi.Tarsus Amerikan Lisesi bu kültürün ürünüdür.Tarsus, Mersine resmi olarak bağlıda olsa kesinlikle Adanalıdır.
Zamanla Tarsus Amerikan lisesi, Amerikalı eğitmenlerinden ve eğitim sisteminden dolayı bölgenin en seçkin eğitim kurumlarından biri oldu. Çukurovanın zengin aileleri, çocuklarını üniversiteye kadar burada okuttu, kendi eğitimli elitini yaratttı.

Çukurovada zenginin fakiri, siyasetin ve politikanında zengini ezdiği yıllar uzun süre devam etti.
Sonuçta Adanalı(Alevisi,Sünnisi,Yezidisi,Türkü,Kürdü,Yahudisi,Ermenisi,Hristiyanı) hem zenginliği gördü, hemde fakirliği.Ezilmişliği dibine kadar yaşadı.
Zamanla zengin, çok iyi eğitim almış nesille, fakir, ezilmişliğe isyan eden, yaşamdan alacağı olan,hayata karşı iddaada bulunan, nesilin birleşimi ortaya çıktı.
Çukurovanın Adanası ve çevresinde yaşanan bu sosyal adaletsizlik Türkiyenin sanat,edebiyat,bilim,media,müzik ve spor dünyasındaki zenginliğini oluşturdu.
Hemde ne zenginlik.....

Ortak özelliği(istisnalar hariç); savaşçı olmaları,yaşama karşı kendilerini ispat etmek istemeleri, dik durabilmeleri, ve inandıkları yoldan dönmemeleridir.

Genlerine kadar işleyen bu kültür nedeniyle Dünyanın merkezini içlerinde hissederler.

Özgüvenleri inanılmazdır. Erkeğide kadınıda çok dirençlidir.Hepsi birer ekoldür. Orjinaldirler.
İşte size yaşayan örnekler;

Yaşar Kemal;

Kendisi ne kadar Kürt olduğunu söylesede özbe öz Çukurovalıdır Adanalıdır ama ovadan değil toroslardandır.
Neredeyse tüm yaşamı, romanları, kahramanları ezilmişlerin başkaldırısı üzerinedir.Hayata bir direnişi, dik duruşu vardır. Çukurovanın toroslarından attığı çığlığı tüm dünya duydu.
Romanları film oldu, dünya dillerinde yayınlandı.Yakın arkadaşları,Zülfü Livanelli,Teodorakis oldu.Kendi ülkesinde bazen hiç sevilmedi ama devir değişsede asla değişmedi.Adanalılığından da, Kürtlüğünden de, yaşam inadından da taviz vermedi.Kimseyi taklit etmedi.Orjinaldi.Ekol oldu.

Fatih Terim:

Hayatı inatla ve hırsla yaşadı.Renkli futbol oyunculuk yaşamını Galatasarayda ve milli takımda kaptan olarak noktaladı.Çok hırslıydı, bir defasında sinirlendiğinde yan hakemin yüzüne tükürdüğünü hatırlıyorum.Trübünler “imparator” derdi. Evleninceye kadar renkli yaşadı.Eşi Turkiye güzellerindendi.Antrönörlük hayatı futbolculuk hayatından daha renkliydi.Türkiyenin gündeminden hiç düşmedi. Genlerindeki Adanalılık, Türk insanın Futboldaki başkaldırısını ortaya çıkardı.İlk defa bir Türk takımı UEFA şampiyonu oldu onun teknik direktörlüğünde.Ortaya koyduğu, mücadeleci sistem Turk Futbolunun yapısını oluşturdu.Italyada Fiorentina ve Milanda Teknik direktörlük yaparken Turk ve Italyan spor basının gündeminden hiç düşmedi.Trübünler “imparatore” diye bağırıyordu ki bu bir ilkti Italyada. Konuşmalarıyla, iddasıyla kendi ülkesinde birçok insanı kızdırdı,çok tartışıldı,kimi çok sevdi, kimi nefret etti ama hiç taviz vermedi, eğilmedi, bükülmedi,dönmedi. Kimseyi taklit etmedi.Orjinaldi.Ekol oldu.

Ayşe Arman;

Yazılı basına, üniversite eğitimini yarıda bırakıp geçti.
Gazetecilik yaşamının başlangıcından bugüne kadar Türkiye mediasının gündeminden hiç düşmedi.Yaptığı gazetecilik çok tartışıldı.
Türk basınında “Ayşe Arman sit-com gazeteciliği” dönemini başlattı.Yaptığı roportajlar ve özel hayatını teşhir etmekle gündemi kimseye bırakmadı.Bir çok taklidi medyada yer aldı.Röportajlarını kendisi gibi hayatın içinden renkli insanlarla yaptı.
Türkiyenin çok değişken sosyo-politik yaşamında medya gibi bir sektörde tarzını ve duruşunu hiç değiştirmedi.Annesinin Alman olması Adanalılığını dahada zenginleştirdi.Tarzından dolayı birçok insanı kızdırdı,bazısı çok sevdi.Sevdiğinide sevmediğinide yazılarında açıkça ifade etmesiyle beğeni topladı.Kimseyi taklit etmedi.Orjinaldi. Ekol oldu.

Adanalılar iş dünyasınada damgasını vurdu.Mehmet Emin Karamehmet, Sabacıların en Sabancısı Merhum Sakıp Sabancı,Ali Sabancı(Yeryüzünde babasıda ,Kayınpederide Forbeste ilk 100 de olan tek kişi),Hüsnü Özyeğin,Hasan Arat, Ahmet Sapmaz.Bu isimlerin çoğu iş dünyasında birçok rakiplerini geride bırakarak ilkleri yaptılar.Kimseyi taklit etmediler.Orjinaldirler.Ekol oldular.

Çukurovadan, ilk anda herkesin aklına gelebilecek edebiyatçılardan;
Necati Cumalı, Orhan Kemal,Demirtaş Ceyhun,Yaşar Kemal ,Muzaffer İzgü,

Sinemacılardan;
Yılmaz Güney, Danyal Topatan,Menderes Samancılar,Şener Şen, Aytaç Arman, Salih Güney
Bilim insanlarından; Mustafa İnan, Ali Yaşar Sanbay,Süleyman Ozmucur,Faruk Logoglu,Yusuf Hallaçoğlu,

Siyaset yaşamından ;
Kasım Gülek,Devlet Bahçeli,Mehmet Ünaldı,Cüneyt Canver,Hayri Kozanoglu,İmren Aykut

Muzik ve Moda hayatından;
Ferdi Tayfur,Suna Kan,Erol Büyükburç,Ozan Çolakoğlu,Mustafa Sağyaşar,Faruk Tınaz,Rojin,Kıvanç Tatlıtuğ,Yaşar,Feridun Düzağaç,Haluk Levent,Murat Göğebakan,Umit Besen,Grup Merdiven

Media dünyasından;
Ayşe Arman, Nebil Özgentürk, Mesut Mertcan, Savaş Ay, Cenk Koray, Abdurrahman Dilipak,Işık Yurtçu, Çoban Yurtçu,Cevdet Akçalı

Sporda;
Fatih Terim, Hasan Şaş, Lütfü Arıboğan,İsmet Atlı,Kayhan Kaynak,Nesrin Olgun Aslan,Erdal Acet,Mustafa Ertan,Turgut Aykaç

TURK BASKETBOLUNDA SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ:EFES PİLSEN ÖRNEĞİ

Türk basketbolunda son 2 yılda uluslararası alanda, Avrupada ve Beko Basketbol ligindeki seviyemizde belirgin bir başarısızlık var.TV ve yazılı basındaki tüm yorumcular , basketbolla ilgilenen herkes aynı soruyu soruyor. NEDEN?

Bundan 5 yıl önce hepimizin Basketbolla ilgili umudu vardı, çünkü başarılar geliyor, yeni yetişen nesile bakıp umutlanıyorduk.

Problemi minimize ederek sorunun cevabını vermeye çalışalım.Önce kulüplere bakalım ve örnek olarakta basketbol kulüp yapısının en iyi olduğuna inandığım Efes Pilsene bakalım.
Efes Pilsen alt yapısının başında yıllarca aynı isim vardı.Aydın Örs.Türkiyenin ve Istanbulun her tarafındaki okullarında en iyi minik oyuncuları seçer,onları sıkı bir disiplin ve iyi eğitimle önce yıldız takımlarda sonra genç takımlarda başarı kazandırır sonrada Efes A takımına gönderirdi.Efes A takımın başında kim vardı.Aydan Siyavuş(Bu vesileyle anmış olduk,Nur içinde yatsın).Aydın Örs de alttan gelenlerle ve aralarına dışarıdan uyumlu oyuncuları getirerek başarılı olurdu.Aydan Siyavuşun vefatından sonra Aydın Örs geldi yerine...Ektiklerini topladı.Efes en parlak devirlerini yaşadı, tabi Turk basketboluda.Kaliteli birçok oyuncuya sahip oldu Turk Basketbolu.Sonrasında Aydın Ors istifa edip ayrıldı ve yerine kendi ekolunden, kendisiyle yıllarca çalışmış Oktay Mahmudi geldi.Arada Engin Ataman dönemi oldu ama süreklilik devam etti.Aydın Örs milli takımın başınada geçti sonrada diğer takımlara transfer oldu.Ama asla Efesteki başarıları yakalayamadı.
Efes Pilsen kendi organizasyonundan alt yapısından 2. bir Aydın Ors çıkartamadı, tabi Turk Milli takımıda çıkaramadı.
Efeste alt yapının başındaki antrenörün A takımın başına geçeceğini asla aklına getirmez, çünkü bilirki Efes mutlaka dışardan fazla para verip ünlü birini getirip koyacak.O nedenle adam yetiştirmenin ona ilerde hiç faydası dokunmayacak.Kendinizi o antrenörün yerine koyun.
Neden fazla efor sarfetsin?
Efes dolayısıyla Turk Milli Basketbol takımıda kendi iç dinamiğini kaybetti.
Aşağıdan yukarıya adam çıkartmayan tüm sistemlerde bu dinamik yok oluyor.
Dışarıdan herhangi bir takımın başına gelen antrönörü düşünün .Mutlaka kısa sürede başarı kazanması gerekiyor, eğer başarılı olamazsa sonu kapı dışarı edilmek.Ne yapar sizce?Hemen en iyi oyucuları bulmaya çalışır.En iyi oyuncu=Yuksek fiyat.Bütçe şişmeye başlar.Kendisi zaten iyi paraya gelmiş, aldıklarıda yüksek bedelli sonuç:Efes Pilsenin bugünkü durumu...
Bu durumda ne Ergin Atamanın sucu var nede diğer antrönörlerin.Suç eski sistemin bozulması, geliştirilememesi.Çok paraya çok iyi oyuncular getirebilir çok iyi antrönörde bulunabilinir ama başarılı olunamaz.

Takım oyunlarında başarı için en önemli kural "takım olabilme" becerisinde gizlidir.Takım olabilmede ortak yaşanmışlık, ortak hedefe kilitlenip,ortak duygularla hareket edebilmeden geçer.Eski Efesi düşünün senelerce yıldız takımlarda ,genç takımlarda uluslararası turnuvalarda beraberce oynamışlar ve A takıma yükselmişler.Bu takıma istediginiz yabancıyı koyun.Yabancı takıma uymak zorunda kalacaktır.Aksİ takdirde dışlanacak.Siz hiç eski Efesli oyuncuları yada Eski efese gelen oyuncuları magazin sayfalarında görmüşmüydünüz..Ben rastlamadım.

Çözüm: Fedarasyon, herhangibir kulüple anlaşan A takım antrönörüne 2 yılı opsiyonlu 3 yıl aynı kulüple çalışma şartı koyacak ayrıca o kulubun alt yapı sorumlusuda A takım yardımcı antronorlugu görevine getirilmesi şart koşulacak. Böylelikle antronör mutlaka sistem kurma zorunda hissedecek kendini.Altyapı sorumlusuda ileride A takım antronoru gittiginde yerine gelecegi için mecburan alt yapısına daha özen göstermek zorunda kalacaKazanan Türk Basketbolu olacak.