25 Ocak 2011 Salı

KUYRUGU DİK TUTMA GÜCÜ....



Lise son sınıfta hepimiz süperdik, tam ateş parçası denen cinsten.

”Bir fırlada millet fırlama görsün” elit özdeyişi o yıllarda bize aitti.
Üniversiteye gireceğimizi biliyorduk ama hangi üniversitenin hangi bölümüne gidecektik onu bilmiyorduk.
Sanki hepimiz Harvard’a burslu kabul edilmişiz fakat biz reddetmişiz , onun havasını basıyorduk.Kazanamayacağını bilenler bile durumu hiç iplemiyordu.Eninde sonunda bir üniversiteye kapağı atacaktık.
Özgüven müthişti, kuyruk hep dikti.

O yaşta neyine güvenirsin ki? Klasik sıradan Erdemir çalışanın yada küçük şehir esnafının çocuğusun.Daha başka ne olabilirsin ki?

İlginçtir aramızda bir tane bile obez yoktu.Kızı erkeği hepimiz filinta gibiydik.Nasıl olmayalım, her yer tepelik, her yerde merdiven var.Ekmek almaya gönderdiklerinde en az 300 merdiven inip çıkman gerekirdi. Tabi Ekmeğin yarısı yolda biterdi.
Yıllar hızla geçti.Bizim dönemin mezunları 40’lı yaşlarına geldi.40 yaş öyle kolay değildir...
Geçmişte yaptığın fırlamalıkları yapmak isteyipte, şöyle bir durumuna bakıp “ah ulen ah ben yapacağımı bilirdim de neyse” diye iç geçirmeye başladığınız yaştır.
Hepimiz biryerlerde çalışıyor durumdayız.
Her meslekten çalışanımız var.Lakin bizim lise mezunu olup sahtekarlık yapana hiç rastlamadım veya var da ben duymadım.
Tamam sürekli borç isteyip sonra vermeyenlerimiz oldu ama onlar eskiden de öyleydi.Borç istediğinde “az önce bitti” deyip gönderebildiğimiz zararsızlar var tabiki.
Her mahallenin delisi mutlaka olur.

Bir gün eski dönem arkadaşlarımla karşılaştım , bizim dönemimizin mezunları nerelerdedir neden toplanmıyoruz, yada internet grubu kurmuyoruz derken hoop 1 ay içinde nerdeyse tüm dönem mezunları internet grubunda toplanıverdik.


Hemen küçük buluşmalar ayarlandı,kim nerdedir, napar, kim evlenmiş,kim çok yaşlanmış, kim şişmanlamış, kimin saçı daha çok dökülmüş gibi liseden kalma detaylarla, dedikodularla atışmalarla birbirimizi görmenin keyfini çıkardık.

Sonrasında Kdz. Ereğli Anodolu lisesi mezunları derneğine( KEALMED ) üyelik yaptırdık.

KEALMED hastane ismi yada ilaç firması ismi gibi duruyor.Hepimize ilaç gibi geldiğinden bu isim yakışıyor.
Dernek tüm dönem mezunlarını her yılın Mayıs ayında 2 günlüğüne Kdz. Ereğlide topluyor.Kurduğumuz internet grubundan 1 yıl sonrasında mezuniyetimizin 20. Yılı şerefine dernek bize sertifika ve madalya verdi .
Eeee kolay değil, haklı dernek , bu kadar yıl bu kafayla yaşayabildiğimize göre hakettik madalya ve sertifikayı.
Akşam bu güzelliği bir yemekte kutladık.Yemekte birbirine bakıpta gözünün içi parlamayan kimse yoktu.
En son 20 yıl önce gördüğü sıra arkadaşını, saçı tamamen dökülmüş ,15 kilo almış halini tekrar görmenin ne olduğunu ancak yaşayan bilir.
Yaşı 40 ı bulmuş insanların aynı lisedeki gibi birbirleyle dalga geçmesi, birbirine sarılması görülmeye değerdi.



Geceden en çok Yeni Rakı firması ve restorant sahibi karlı çıktı.O akşam,2’li konuşmalarda ilginç saplamalarda bulunduk.
Neden birbirimizi görünce bu halimize rağmen bu kadar sevindik? Üniversiteden dönem arkadaşlarımızı gördüğümüzde neden bu kadar çok sevinç yaşamıyoruz?

Sebebi çok basitti.Biz liseden mezun oluncaya kadar 7 yıl hep beraber olmuştuk.

Çocukluktan çıkıp ilk gençliğe geçişi beraber yaşamıştık.
Birbirimizin ergen halini biliyorduk.Ailelerimizi tanıyorduk.

İlk içkiyi beraber içmişliğimiz vardı.
Öğretmelerden fırça yemişliğimizi, okul müdüründen yada yardımcısından hayatımızın ilk tokatlarını tadmışlığımızı hatırlıyorduk.
Sporda, bilgi yarışmalarında,müzik yarışmalarında birinciliği aldığımızda ilk o heyacanları beraber yaşamıştık.
Araba yıkama bahanesiyle arabayı alıp, müziği sonuna kadar açıp ,ehliyetsiz araba kullanırken polise yakalandığımızda yanımızda oturan yine bu arkadaşlardı.
Maalesef birbirimizin eski sevgililerini biliyorduk.
Okulun basket takımının yada kulup takımının maçı kazandığında karşı takımın oyuncularından ve seyircilerinden sopa yemişliğimiz vardı bu sayede kazanmanın değişik karşılıkları olduğunuda acı şekilde, yaşayarak öğrenmiştik.
O yıllarımızı kendi ailelerimizin dışında bilen bir tek bu arkadaşlardı.

Lise dönem arkadaşlarımızın tamamı, unutulmaya başlanan ilk gençlik yıllarımızın ta kendileriydi.Dönem arkadaşlarımın her biri ayrı bir ilk gençlik anısıydı.

Bizim sevincimizin nedeni arkadaşlarımızı görmekle beraber ilk gençlik yıllarımıza tekrar dönmenin mutluluğunu yaşamaktı.O nedenle KEALMED ilaç ismi olmamasına rağmen ilaç gibi geliyordu bize.

Buraya kadar tamam da ilk başta gururla sözünü ettiğim, o yıllardaki güçlü özgüven, kuyruğu dik tutma bize nerden gelmişti? Nasıl o havaya girmiştik?

Liseden sonraki yıllarda özellikle üniversitede bu kuyruğu dik tutma ,özgüven duygusunun eksik olduğu, farklı şehirlerden gelen arkadaşların ne kadar bocaladıklarını, yaşamla, problemlerle başa çıkmada zorlandıklarını görünce çok şaşırıyordum.Bizim için sorun olamayacak ne varsa, diğerleri için başbelası oluyordu.Bu durumu hayat boyu yaşadık.

Geriye dönüp baktığımda güçlü özgüvenin nedenlerini çok açık görüyorum.

Kdz Ereğli ve lojmanlar;

Kdz. Ereğli gibi bir ilçede yetişmiş olmak başlı başına bir şanstı.
Yazın elerimiz buruş buruş oluncaya kadar denizde yüzebilir, adam boğmaca oynayabilir, sahilin 10. Km sinden midye çıkartabilir, kışın ise okulların kar yağışı nedeniyle 2 gün yada 1 hafta tatil edilmesini heyecanla bekleyebiceğimiz bir yerdi.



Erdemir (Ereğli demir ve çelik fabrikası), şehire zenginlik katmıştı, her türlü sosyal, sportif ve maddi katkıyı yapıyordu.

Fabrikada dışardan çalışmaya gelenlerin arasında , sadece işçiler değil, o zaman ki Türkiye’nin az sayıdaki mühendisleri ve aileleride vardı.
Bu insanların kurdukları ve yaşadığı lojmanlar ve çevresinin oluşturduğu sosyal etkinlik tüm şehrin çehresinide değiştirdi.

Lojman deyince aklınıza sıradan bir yer gelmesin.Çevre düzenlemesiyle, sinemasından gazinoya, Kooparatifinden(O yılların AVM si) derneklerine,futbol sahasından,musiki cemiyetine kadar Türkiyede küçük bir şehirinde zor görebileceğiniz her imkan sağlanmıştı.

Fabrikanın kurulması ve daha sonra devam edecek olan yatırımlarla ilgili Amarikadan, Japonyadan, gelen uzmanlar, lojmanlarda aileleriyle yaşayan Erdemir çalışanlarına kendi kültürlerini tanıttılar.

Sinema sayısının çok az olduğu yıllarda, Erdemir lojmanları Türkiye’nin en iyi sinema salonlarından birine sahipti.
Cuma akşamları en iyi kıyafetlerimizi giyer bu sinemada piyasa yapardık. İlk sevgililerimizin elini bu sinemada tutmuştuk.
Burada sinemanın yanı sıra konser ve tiyatro gösterileri yapılıyordu.

Barış Manço ve Kurtalan Expresi TV den yada kasetten dinlemek yerine çıplak gözle seyredebilirdiniz bu salonda. Sadece lojmanlarda yaşıyor olmak bile sosyal zenginliği kendiliğinden paylaşıyor, ondan pay alıyor anlamına geliyordu.

Daha sonraki yıllarda lojmanların bakım ve onarımından sorumlu baş mühendis Ereğliye belediye başkanı olacak ve tüm Ereğliyi lojmanlar kalitesine getirmeye çalışarak büyük başarı kazandı. Sanırım halen belediye başkanı.

Kdz Ereğli Anadolu Lisesi;

Önceleri yabancı öğretmenler nezaretinde TED koleji olarak kurulup mezun veren okul sonrasında Anadolu lisesine çevrildi.
Okulda TED yıllarından kalma bir anlayış ve disiplin vardı.
Anadolu lisesine gelen öğretmenler, Türkiyenin en sıkı üniversitelerinden mezun öğretmenlerden oluşuyordu.Tamamına yakını idealist idi.
Öğretmenler hem genç hem idealist olunca bizim gibi öğrenciler için yaşam zorlaşıyordu:))
Bu okulda okuyan bir öğrencinin herhangi bir bilimsel, sportif yada sosyal bir kola eğilimi olması yeterli idi.O branştaki öğretmen, o öğrenciyi kendi branşının en iyisi yapacak donanımı veriyordu.
Sistem böyle olunca Ulusal tüm yarışmalarda hatta uluslararası yarışmalarda derece alınabiliyordu.
Bir sınıf hayal edin sıra arkadaşınız Cumhurbaşkanlığı yelken yarışı birincisi olmuş, önünüzdeki sırada oturan sınıfın sessiz kız öğrencisi şiir yarışmasında Dünya 2. si olmuş,orta sırada oturan Amerikalı öğrencide AFS ile sizin sınıfta okuma hakkı kazanmış (sanırım hayatı boyunca bizi unutamamıştır).
Garibim John’a, okul müdürüne nasıl saygıyla, samimi olarak günaydın deniri öğretmiştik;
”Sana bütün kalbimle günaydın diyorum ey büyük Sabo(Sabahattin bey-Müdür)”

Tabi bu samimi günaydından sonra hep beraber disiplini boylamıştık.

Tüm sınıflarda bu ve benzeri tablo vardı.Okul yönetiminin bizimle aynı şaka anlayışına sahip olmaması en büyük problemimizdi.:)).
Okul binasına ana kapıdan girdiğinizde karşınıza camekanlar dolusu, madalyalar, kupalar çıkıyordu.Okulda başarılı olmak gelenekti.İleride başarısız olursam korkusunu okuduğum yıllar içinde hiç yaşamadım.

Sınıftada kalabiliyordunuz ama sebebi haytalıkta ustalık seviyesine ulaşmak yada ilk yıl ingilizce hazırlık sınıfında zekadan çok çalışma gerektiğini geç anlamanız idi.
Kısaca sınıfı pipinizi sallayarak geçmek öyle kolay değildi.

Öğretmeniniz derste konuştuğu için sınıf arkadaşınızı kolundan tutup zorla dışarı attıysa, bir sonraki derste tüm erkek öğrenciler sınıfı terk ederek pasif protestoda bulunabiliyordu.
Sonuçta bu hareketten dolayı disipline verilebilirsiniz ama böyle bir okulun genç idealist öğretmeni bırakın disiplini, kendisine karşı böyle bir tepki verdiğiniz için önce size teşekkür eder sonrada yaptığı davranıştan dolayı özür dilerdi.
Bu olay adam olmayla ilgili hayat boyu aldığım en güzel derslerden biriydi.



Aileler;

Büyük çoğunlumuzun ailesi Anadolunun değişik şehirlerinden, köylerinden Erdemirde çalışmak için gelen temiz insanlardı.
Lojmanlarda yaşayan hemen herkes Ereğlinin yabancısı olduğundan, kimse kendini Ereğliye ait hissetmiyordu ama herkes bütün kalbiyle Ereğliyi çok seviyordu.

Bu aidiyet hissinin oluşmaması bizleri Türkiyenin ve Dünyanın herhangi bir yerine rahatlıkla yerleşip, çalışabilir yaşayabilir konumuna getirdiğini yıllar sonra anlayabildik.
Aileler , komşularımızın çocukları olan bir önceki dönem Anadolu lisesi mezunlarının başarılarını, onların üniversitedeki durumlarını örnek göstererek bizleri farkettirmeden bir yarışın içine sokmuşlardı.
Bu kaybedenin olmadığı bir yarıştı.
Kazanan yarışa katılanların tamamıydı.
Yarış, üniversiteyi kazanmak olarak algılansada asıl konu üniversiteden sonra başlıyor ve hayat boyu devam ediyordu.
Lisede içine düştüğümüz rekabetçi ortam bizi bilmeden hayat boyu işimize yarayacak şekilde geliştirmişti.

Anladım ki erken yaşta okul yönetiminden yenen tokat, ehliyetsiz araç kullanmaktan karakola düşmek, arkadaşlarla beraber gizlice alınan alkolden dolayı sızmak, bize serseriliği değil, herşeyin yerinde ve zamanında yapılması gerektiğini öğretmiş.

Bu yaşadıklarımı üniversitede bir daha yaşamadım.Kazanmanın herzaman mutluluk getirmediğini, kazandiğin halde de sopa yenebileceğini ,kişisel olarak yada takım halinde disiplinli çalışmanın mutlak başarıyı getirdiğini de lisede yaşayarak öğrenmiştik.

Özgüven dediğin nedir ki? Karşına çıkan yada çıkacak sorunlardan korkmamak, onların üstesinden gelebilecek cesareti ve inancı kendinde görme hissidir.
Kuyruğu dik tutma gücüdür...
Bu gücü hissetmek hayatı daha zevkli ve yaşanabilir kılıyor.

O yıllarda bize tahammül eden, sabırlarının sınırlarını zorlayan, tecrübesiz olmalarına rağmen inatla yılmadan bizimle uğraşan, idealist Ereğli Anadolu lisesinin öğretmenlerini, tecrübeli ama elleri ağır olan okul yönetimini, her türlü öğretmen eleştirisine karşın bizim adam olabileceğimiz konusunda ümitlerini hiç yitirmeyen ailelerimizi, ve muhteşem lojmanlarıyla Ereğliyi her zaman özgüveninimizin kökleri olarak gördüm.

Hepsine ayrı ayrı saygı ve teşekkürlerimi gönderiyorum.

1 yorum:

  1. Ne diyebilirim? Katılmadığım bir şey yok ki...Eline sağlık kardeşim. Karaşahin (1984)

    YanıtlaSil